Etiketler

21 Ekim 2014 Salı

Jo Walton - Ötekiler Arasında

Yazar: Jo Walton
Kitap: Ötekiler Arasında
Orijinal Adı: Among Others
Çeviren: İhsan Tatari
Yayınevi: İthaki Yayınları
Basım Yılı: Kasım 2013
Sayfa Sayısı: 381
Puanım: ★★★★★☆☆☆☆☆

Ötekiler Arasında adlı kitabı çıkar çıkmaz alıp her zamanki gibi bir kenara koydum. Güz Okuma Şenliği için hazırladığım listemle kitap tekrar gün yüzüne çıktı. Yine Hugo ve Nebula gibi bilim-kurgu ve fantastik-kurgunun iki büyük ödülünü kapmış bir kitap vardı karşımda. Üstelik ön kapakta Ursula K. Le Guin gibi çok sevdiğim bir yazarın kitap için yazmış olduğu notu görmemle beklentim daha da yükseldi ve başladım kitabı okumaya. Önce arka kapağı okudum ve bana göre arka kapakta yazanlar çok yanıltıcı, insanı farklı beklentiler içine sokuyor. Şöyle ki:
"Morwenna Phelps (Mori) perilerin ve insanların dünyası arasında sıkışık bir hayat yaşamaktadır. Galler'de yetişen Mori'nin en yakın arkadaşları periler ve bilimkurgu romanlarıdır. Deli bir büyücü olan annesi, perileri karanlık bir sona doğru sürüklemeye çalıştığında Mori kendisini topal bırakacak büyülü bir savaşta onunla yüzleşmek zorunda kalır... ve ikiz kız kardeşi ölür.
Yaşadığı üzücü olaylardan sona İngiltere'ye, onu ve kardeşini doğumlarında terk eden babasının yanına gönderilir. Burada arkadaş bulmakta zorlanan Mori, büyü yaparak kendisi gibi düşünen insanları çevresinde toplamak ister, ama yaptığı büyü annesinin dikkatini çeker. Bu durum Morwenna'yı yıllardır kitaplardan öğrendiği her şeyi kullanmasını gerektirecek bir hesaplaşmaya doğru sürükler."
Orijinali de aynı şekilde yazılmış olan arka kapak yazısını okuyan biri bana göre perilerin ve insanların yaşadığı Tolkien'in Orta Dünyası ya da Harry Potter'ın Hogwarts'ı gibi büyülü bir dünya hayal ediyor en başta. Daha sonra ana karakter Mori ve annesi arasında yaşanan savaşı okuyacağını düşünüyor ister istemez, çünkü yukarıda böyle yazılmış (fakat bunlar hiç anlatılmıyor kitapta, sadece geçmiş zamanla kısaca bahsedilmiş) ve sonrasında deli ve bir o kadar da kötü bir anne karakteri bekliyoruz kitaptan. Büyülü kelimeler, hokus pokuslar kısacası bizi farklı bir dünyanın içine sokacak bir hikaye hayal ediyoruz. Fakat, asıl bulduğumuz şu oluyor: Hikayeye göre 1979, bana göre ise günümüzün İngilteresi ve Galler'inde geçen modern bir arka planda, bir kızın kardeşinin ölümüyle başa çıkması ve büyüme öyküsü okuduğumuz kitap. Ne büyülü bir dünyayı, ne de beni perilere ya da kitapta bahsi geçenlere inandıracak, kendimi bu dünyanın bir parçası gibi hissettirecek fantastik unsurları buldum kitapta. Evet perilerden ve büyüden bahsediliyor fakat bu bahsedilenler "Periler çok akıllıdır, daha doğrusu çok şey bilirler" ya da "Perilerin isimlerle araları iyi değildir." gibi sözün ötesine geçmeyen ve çok gerçekçi gelmeyen cümleler olarak kalıyor sadece.

Küçük yaşlardan beri fantastik-kurgu ve bilim-kurgu türünde birçok kitap okumuş biri olarak Ötekiler Arasında kitabını kesinlikle fantastik-kurgu türüne yakın bulamadım. Perilerle ilgili yazılmış yerler çıkarıldığı anda elde kalan kısım, genç ve hassas bir kızın yazdığı günlük şeklindeki büyüme hikayesi oluyor. Bana göre göre yazar, çokça etkilendiğini belli ettiği ve sıkça bahsettiği J.R.R. Tolkien ve Ursula K. Le Guin' gibi yazarların yanına bile yaklaşamıyor, hatta uzağından bile geçemiyor.

Kitabın beğendiğim taraflarına gelecek olursak, bir kere gayet akıcı çevrilmiş ve kolay okunan bir dili var. Oturup rahatlıkla bir günde bitirilebilir. İlgi çekici, yer yer insanı gülümseten ve üstelik kendimi anlatan cümlelere rastladım kitapta. Özellikle yazarın Mori'nin ağzından çay-kahve-su hakkında söylediği cümlelerde resmen kendimi gördüm:
"Genellikle çayı hiç sevmem ve sadece kibar olmak için içerim."
"Çayı sevmem, kahve daha da kötüdür; güzel kokar ama tadı iğrençtir. Aslına bakarsanız sadece su içerim, illa ki bir şeyler almam gerekiyorsa limonata içebilirim. Suyu tercih ederim."
"Sadece su içmeyi seviyorum gerçekten. Neden insanlar bunu anlayamıyor?"
(Çayı gerçekten de hiç sevmiyorum, sadece misafirliklerde zorunluluktan içmeye çalışıyorum ve genelde bitiremiyorum. Sahaf gezmelerin sırasında da her seferinde dükkan sahiplerinin baskılarına maruz kalıyorum. Her dükkanda mutlaka bir "Çay içer misin?" sorusu ve ardından "Teşekkürler, hiçbir şey almayayım." cevabım nedense hiçbir zaman yeterli olmuyor, 5 dakika sonra yine bir "Çay içer misin?" ya da "Neden çay içmiyorsun?" sorusu takip ediyor bunu:) Kahve deseniz evet gayet güzel kokuyor ama içine süt konmadığı takdirde ve yanında tatlı bir şeyler olmadan tadı berbat. Sanırım yeme-içme alışkanlıklarım 15 yaşındaki Mori'ye çok benziyor)

Kitapla ilgili sevdiğim bir diğer nokta ise ana karakterin tam bir kitap kurdu ve bibliofil olması oldu. Özellikle bilim-kurgu türündeki kitapları okuyan Mori, okuduğu ya da okuyacağı, kütüphaneden, babasından ya da kitapçıan aldığı kitapların hepsini anlatıyor kitapta. Bilim-kurgu ve fantastik-kurgu türündeki önemli eserlerin birçoğu böylelikle bir külliyat şeklinde kitabın içinde yer ediyor. Buralar, okurken en çok zevk aldığım yerler oldu. Okuduğum kitaplarla ilgili başka bir yazarın, karakterinin ağzından yorum yapması gerçekten çok hoş olmuş. Kitabın sonunda da çevirmen İhsan Tatari sağ olsun kitapta bahsi geçen tüm kitapların bir listesini yapmış, okumadıklarımı hemen işaretledim, Türkçesi olmayanların da İngilizcelerini aramaya başladım. Kitapta en çok bahsi geçen Ursula K. Le Guin'in Rüyanın Öte Yakası kitabı da şans eseri yine aynı şekilde okuma şenliği listemdeydi, kitapta bu kadar çok bahsi geçince oldukça merak ettim bu kitabı da, en kısa zamanda okuyacağım inşallah.

Son söz olarak bu kitabı bir fantastik-kurgu türünden çok, bir kızın yaşadıklarıyla başa çıkması, aile ilişkileri ve ergenliğe geçişi diye düşünerek okursanız daha çok zevk alabilirsiniz. Üstelik bilim-kurgu kitaplarını seviyor ve kütüphane, kitapçı, kitap kulübü gibi kelimeleri duyduğunuzda heyecanlanıyorsanız bu kitap tam size göre çünkü bunlar kitapta sıkça bahsedilen mekanlar ve kelimeler. Fakat, beklentiniz farklı bir dünyada geçen bir fantastik-kurgu romanıysa benim gibi hayal kırıklığı yaşamanız çok olası. Benim ödül kazanmış kitaplarla bir problemimin olduğu kesin ve net. Bundan sonra aynı yıl aday olmuş kitapları okuyacağım bir de, bakalım düşüncem ne yönde olacak merak ediyorum doğrusu.

Not: Biraz önce kitabın yazarının resmini internette araştırırken bir de ne göreyim yazar kadınmış meğerse. Tüm kitap boyunca yazarı erkek olarak düşünmüştüm oysa ki. Kitabın içinde de bir yerlerde bahsi geçen James Tiptree Jr. adlı yazarın hep erkek olarak düşünülmesi olayına benzedi benim durumum da:) Bu arada yazarı George Martin'e çok benzettim. George Martin evli mi ya da kızı var mı bilmiyorum ama kızı olsa bence aynı bu kadın gibi olurmuş:)



Isaac Asimov - İşte Tanrılar


Yazar: Isaac Asimov
Kitap: İşte Tanrılar
Orijinal Adı: The Gods Themselves
Çeviren: Gönül Suveren
Yayınevi: Altın Kitaplar Yayınevi
Basım Yılı: Temmuz 1985
Sayfa Sayısı: 342
Puanım: ★★☆☆

Blog konusunda şunu anladım: eğer okuduğum bir kitapla ilgili düşüncelerimi hemen yazmazsam, hem kitapla ilgili bazı önemli noktaları unutmaya başlıyorum hem de sonra yazarım diyerek sürekli erteleme olayına giriyorum ki sonu Isaac Asimov'un İşte Tanrılar kitabı gibi oluyor. Evet kitabı bitireli 1 haftayı geçti, hatta bu kitabın üstüne 3 kitap daha bitirdim ama okuduğum sıralamada yazacağım diye direttiğim için ancak şimdi yazabiliyorum kitap yorumunu.

Asimov'un Hugo ve Nebula ödüllü bu kült kitabı kütüphanemde okunmayı bekleyen kitap yığınının içinde bir yerlerdeydi. Güz okuma şenliği sayesinde "Hadi bakalım Seda, okumaya başla artık" diyerek büyük bir gazla başladım kitaba. Daha öncesinde yazarın hemen hemen bütün kitaplarını okuduğum için beklentim pek tabii çok yüksekti. Usta bu beklentimi boşa çıkarmayarak kendisinden beklenmeyen gayet ilginç bir hikayeye daha doğrusu hikayelere imza atmış. Hikaye dedim çünkü kitap aslında bir roman olmasına karşın içinde üç farklı hikaye mevcut, fakat bu hikayeler sonunda ortak bir olayda birleşiyor. Yani konu ortak ama her bölümdeki karakterler ve hikayeler tamamen farklı, sadece ilk hikayedeki bir yan karakteri son hikayede görebiliyoruz. 

Kitabın ana hikayesinde bizim dünyamızdan tamamen farklı fizik kuralları olan paralel bir evrende (para-evren) yaşayan uzaylılarla Dünya arasında yaşanan bir madde değiş tokuşundan bahsediliyor. İlk hikayede henüz bir radyokimya uzmanı olan Frederick Hallam masasının üstünde bulunan şişenin içindeki tungsten'in yok olarak yerine farklı bir madenin gelmiş olduğunu fark ediyor. Bu buluşu para-kainatın ve para-adamların varlığının keşfedilmesine neden oluyor ve onu büyük bir üne kavuşturan elektron tulumbasının kurulmasına olanak tanıyor. Fakat, bu iki madenin sürekli yer değiştirmesi sonucu iki evren arasındaki fizik kuralları değişerek dünyalar felakete sürükleniyor. İkinci hikayede paralel evrende yaşayan uzaylılara geçiş yapılmış ve Asimov'dan hiç beklemediğim farklı bir hikaye var burada. Üç cinsiyetli uzaylıların aileden seks hayatlarına ve sosyal normlarına kadar bütün sosyal  yaşamları ele alınmış. Kitabın kesinlikle en ilginç hikayesi budur diyebilirim. Üçüncü ve son hikayede ise Ay'da yaşamakta olan bir grup insana odaklanılmış. Ay'da yaşasaydık acaba nasıl olurdu? sorusunun yanıtını veren bu son hikaye hem Aylı hem de Dünyalı insanın farklılıklarına yer vererek ana hikayede yer alan problemle final yapıyor.

Soldaki Resim: Isaac Asimov,
Sağdaki Resim: Robert Silverberg
Kitapla ilgili ilginç noktalardan biri, ana hikayenin Asimov'un Robert Silverberg ile 1971 yılında yaptığı bir konuşmaya dayanıyor olması. Bu konuşma sırasında Silverberg örnek vermek amacıyla rastgele olarak Plutonyum-186 adlı bir izotoptan bahseder. Asimov böyle bir izotopun olmadığını ve böye bir izotopun bulunamayacağını iddia eder. Bunun üzerine Silverberg "So, what?" (Ne olmuş yani?) şeklinde cevap verir:) Bu konuşmanın arkasından Asimov hangi şartlar altında Plutonyum-186'nın ortaya çıkabileceğini ve var olma ihtimali halinde neleri etkileyebileceğini düşünmeye başlar. Sonunda bu izotopun ancak farklı fizik kuralları olan farklı bir evrende ortaya çıkabileceği sonucuna ulaşır. Fikirlerini bir kağıda döker ve bu sırada romanın ana hikayesi de ortaya çıkar. Asimov'un 1982 yılında yazdığı bir mektuba göre İşte Tanrılar kitabı kendisinin favori kitabı. Kitapla ilgili bir diğer ilginç nokta ise ikinci hikayede yer alan Odeen, Dua ve Tritt ismindeki karakterlerin isimlerinin Asimov'un ana dili olan Rusçadan gelmesi. Issac Asimov, Rusça'daki bir (odin), iki (dva) ve üç (tri) isimlerinden türeyen bu karakterler ve hikayenin kafasında yazdığı en büyük ve etkili hikaye olduğunu biyografisinde belirtmiştir.

Kitabı genel olarak beğenmeme karşın keşke bir ve ikinci hikayelerdeki karakterler son hikayede de olsaymış ya da bu hikayelerin devamına son hikayede yer verilseymiş diye geçirdim içimden hep ama Asimov bunu genelde hep yapıyor. Vakıf serisinde de kitaplar arasındaki ana karakterler hep değişmekteydi. Yine de bir devam kitabı ya da hikayesi olsaymış fena olmazmış. Bunun dışında yazarın kimya ve fizik kurallarından belki de en fazla bahsettiği roman buydu sanırım, sanki bir öğretmen edasıyla izotoplar, atomlar, elementler ve çeşitli fizik kuralları anlatılmış. Terimlere ve elementlere yabancı olsanız dahi yazarın güzel kurgusu ve dili; Gönül Suveren'in akıcı çevirisiyle sorun yaşamadan rahatlıkla okuyabilirsiniz bu kitabı ama zaman zaman bu öğretici hava sizi sıkabilir de. Son olarak kitaba yedi yıldız vermemin nedeni, kitabı genel olarak beğenmeme karşın, kitabın sevdiğim diğer Asimov kitaplarının yanında biraz daha sönük kalması.


Isshuukan Friends.: Saf Bir Arkadaşlık Hikayesi

Hikaye & Çizimler: Hazuki Maccha
Yönetmen: Iwasaki Tarou
Tür: Günlük Hayat, Komedi, Dram
Yapımcı Şirket: Brains Base, Sentai Filmworks, TOHO animation
Açılış Şarkısı: Natsumi Kon - Niji no Kakera
Kapanış Şarkısı: Amamiya Sora - Kanade
Bölüm Sayısı: 12
Kişisel Puanım: 6

Nisan ayında başlamış olduğum Isshuukan Friends. diğer adıyla One Week Friends (Bir Haftalık Arkadaşlar) aylardan beri bilgisayarımda son iki bölümünün izlenmesini bekliyordu. İstanbul-Ankara arası otobüs yolculuğumda nihayet bu iki bölümü bitirerek animeyi sonlandırdım.

Issuukan Friends. arkadaşlarıyla ilgili anıları her Pazartesi günü silinen Fujimiya Kaori ve Kaori ile har hafta arkadaş olmak isteyen Hase Yuuki isimli iki ortaokul öğrencisi etrafında gelişen bir anime. Kaori'nin bu ilginç durumunu öğrenen yine de kendisiyle arkadaş olmakta ısrar eden sınıf arkadaşı Hase her hafta sil baştan kendisini Kaori'ye tanıtır ve kendisiyle arkadaş olmaya çalışır. Kaori ve Hase'yi odak noktasına alan Isshuukan Friends konusundan da anlaşıldığı üzere saf bir arkadaşlık teması üzerinde gelişiyor. Hafıza kaybı bakımından 50 First Dates (50 İlk Öpücük) filmini hatırlatan anime, içerisinde hiçbir romantik unsur bulundurmamasıyla benzerlerinden ayrılıyor. Hase'nin zaman zaman Kaori'den hoşlandığı izlenimi verilmesine karşın arkadaşlık-aşk sınırı anime içinde hiçbir zaman aşılmıyor. Animedeki çizimler çok şirin yapılmış, fakat bu şirin yapma olayı biraz abartılarak serideki herkes sanki yanaklarına allık sürülmüşçesine elma gibi kırmızı yanaklı çizilmiş.

Tanımadığın biriyle arkadaş olabilmek için neler yapabilirsin, ne kadar ileriye gidebilirsin? gibi soruları akla getiren Isshukan Friends.'de Hase hiçbir karşılık beklemeden ve Kaori'nin bir gün iyileşeceği beklentisiyle bu kısırdöngüye her hafta katlanıyor. Kaori ise başlarda soğuk ve ciddi bir tavır takınmasına karşın kendisini bu kişiye açıyor ve sınıf ortamındaki yalnız konumu yeni arkadaşlar edinmesiyle yavaş yavaş değişmeye başlıyor.


Isshuukan Friends.'i tanımlamak istediğimde aklıma gelen ilk kelimeler tatlı, sıcak, saf, temiz, yumuşak gibi şirinlik çağrıştıran kelimeler oluyor. Bu animede her şey iyi, güzel, hoş gibi duruyor fakat bir noktada arkadaşlık için yapılan tüm bu fedakarlıklar günümüz dünyası için fazla gerçekçi gelmiyor insana. Değişim beklentisi içinde baştan sona hiçbir şeyin değişmediği bir anime olarak kalıyor Isshuukan Friends. Hala öğrenci olan, yaşı daha küçük olan veya ütopik bir arkadaşlık  görmek isteyen anime severleri daha mutlu edecek bir seri diye düşünüyorum Isshuukan Friends. için, fakat eğer okul planında daha önceden bu tarzda animeler izlediyseniz ya da romantik bir anime bekliyorsanız bu anime sizin için basit ve sığ kalacaktır.

10 Ekim 2014 Cuma

Book Challenge Tag [Kitap Etiketleme]

Sevgili Pinuccia'nın beni mimlemesi ve davet etmesi üzerine ilk defa yapacak olduğum bu etkinlik için cevaplarımı aşağıda paylaşıyorum ve beni de dahil ettiği için kendisine çok teşekkür ediyorum:) Challenge kelimesinin meydan okuma, yarış, düello gibi birçok anlamı var, fakat üç kelimelik şu söz dizisini anlamlı bir şekilde Türkçeye çeviremedim ne yazık ki. Burada bir yarıştan çok meydan okuma durumu olduğundan ama  Kitap Etiketleme/Mimi Meydan Okuması olarak da Türkçeye çevrilince anlamsız bir bütün ortaya çıktığından, Book Challenge Tag'i Kitap Etiketleme olarak bıraktım.


1. İlk Hayranlığım:  Hayran olduğum ilk kitaplar çoook eskilere gidiyor. Hatırımda kaldığı kadarıyla Ayşegül dizisinden çıkan bütün kitaplara bayılıyordum. Bir kere resimlerine hayrandım bu kitapların. Tek tek hepsini önüme koyup, kapaklarını okşardım ve içlerindeki resimlere bakardım sürekli ama o sıralarda okumayı biliyor muydum çok da emin değilim açıkçası. 4-5 yaşlarında olduğumu tahmin ediyorum; büyük ihtimalle birileri bana okuyordu bu kitapları ve ben de sadece resimlerine bakmakla yetiniyordum. Daha o zamanlar bu kitaplara o kadar hayran olmuşum ki, şu an ne zaman YKY'nin dükkanına gitsem, kitapları almamak için kendimi zor tutuyorum:) Ayşegül kitaplarını okumadığım için bir de ilkokula giderken okuyup da hayran olduğum ilk kitabı paylaşmak istiyorum. Halam bana Engin Yayınları'nın çocuk setini almıştı. Bu kitapların çoğunu beğenmeme rağmen, içlerinde en çok Hector Malot'un Kimsesiz Çocuk kitabı etkilemişti beni. Dramatik, sürükleyici ve bir o kadar da duygulu bir kitaptı. Hala, zaman zaman kitapçılarda rastlıyorum bu kitaba.

2. Favori Serim: Blog başlığımdan da anlaşıldığı üzere Ursula K. Le Guin'in Yerdeniz serisi hem ilk göz ağrım, hem de favori serilerimden biri. Bu kitaplar tek cilt olarak Metis'ten tekrar basılmasına rağmen, ben renkli kapaklı, sıralı tek kitapları daha çok seviyorum (Resimde yok ama bir de Yerdeniz Öyküleri isimli son bir kitap daha var). Yerdeniz'den başka Arthur C. Clarke & Gentry Lee'nin Rama serisi, Isaac Asimov'un Vakıf ve Robot serileri ve tabii ki J.R.R. Tolkien'ın Yüzüklerin Efendisi serileri diğer favorilerim arasında bulunuyor. Eminim bu liste okuduğum diğer serilerin eksik kitaplarını bitirmemle daha da uzayacak.


3. Favori Kitabım: Zor bir soru ama Victor Hugo'nun Sefiller kitabı favori kitaplarımdan biri. Uzun yıllar evvel kardeşimin doğumgünü hediyesi olarak aldığı bu kitabı okuduğum zaman çok etkilenmiştim. Kitabı tekrar edinip, bir kez daha okuyarak, hala aynı şekilde mi düşünüyorum teyit etmem lazım.

4. Favori Erkek Karakterim: Bu ve altındaki iki kategori bana uzun yıllardan beri favori karakter edinemediğimi gösterdi. Favori karakterlerimin hepsi yıllar öncesinden kalma ve çoğunun belirgin özelliklerini bile hatırlayamıyorum artık. Henüz serisini bitirmememe karşın Stephen King'in Kara Kule serisindeki silahşör Roland Deschain'i şimdilik yeni favorim ilan ediyorum. Yıllarca Kara Kule'nin keşke filmi çekilse ve Roland'ı Clint Eastwood oynasa diyerek içimden geçirdim ancak 84 yaşındaki Clint Eastwood'un  Roland'a hayat vermesi artık imkansız :/ Kara Kule'nin nihayet filminin çekileceğini ve oyuncu arayışında olduklarını öğrendim, o yüzden Hollywood'a buradan sesleniyorum madem Clint Eastwood'u kaçırdınız, o halde Viggo Mortensen, Michael Fassbender ya da Javier Bardem kabulüm ama lütfen Russell Crowe olmasın:)

5. Favori Kadın Karakterim: Rama serisindeki Nicole des Jardins Wakefield favorimdir. Kendisi güçlü kadın imajı çizer; akıllı, sağduyulu, mantıklı ve bir o kadar da güzeldir (ya da benim aklımda güzel diye kalmış). On numara bir kadın olup takdirimi kazanan Nicole, benden başka uzaylıları bile kendine hayran bırakmıştır. Bu varlıklar insanları kendilerinden aşağı görmelerin karşın, Nicole'u el üstünde tutmaktadırlar. Bu kadını kim canlandırabilir diye hiç düşünmedim ama kendisini hep sarışın olarak hayal ettiğimden Charlize Theron ya da iyice yaşlanmadan önce Robin Wright uygun olabilir.

6. Favori Okuma Saatim: Çok değişken. Genelde sessiz ortamlarda ve akşamları kitap okumayı seviyorum ama sessizlik bulmam çok zor olduğundan ve akşamları da çok çabuk uykum geldiğinden, boş bulduğum her vakitte kendimi kitaplara vermeye çalışıyorum.

Henüz çok takipçim olmadığımdan ve takip ettiğim blogların çoğu da bu etkinliği çoktan yapmış olduğundan, bu mimi yanıtlamamış olan herkesi davet ediyorum. Yanıtlamak isterseniz, yazdıklarınızı bana iletmeniz halinde buradan yayınlayabilirim:)


7 Ekim 2014 Salı

Georges Simenon - Bella'nın Ölümü

Yazar: Georges Simenon
Kitap: Bella'nın Ölümü
Orijinal Adı: La Mort de Belle
Çeviren: Bilge Karasu
Yayınevi: Kabalcı Yayınları
Basım Yılı: Haziran 2008
Sayfa Sayısı: 199
Puanım: ★★☆☆

Güz Okuma Şenliği'nden okuduğum ikinci kitap polisiye/gerilim/korku kategorisinden polisiye türünde bir kitap oldu. Belçikalı yazar Georges Simenon'un Bella'nın Ölümü kitabını seçtim, bu seçimde çevirmen olarak ismini gördüğüm Türk edebiyatının sevdiğim yazarlarından biri olan Bilge Karasu etkili oldu. Kendisi bu çeviride çok iyi bir iş çıkarmış, su gibi akıp giden çok akıcı bir dili var kitabın, sıkılmadan bir saatin içinde rahatlıkla bitirebilirsiniz.

Kitabın konusuna gelecek olursak, isminden de anlaşılacağı üzere Bella isimli 18 yaşındaki bir genç kızın cinayetinin araştırılması üzerine geçen bir kitap. Bella, Spencer Ashby ve karısı Christine'in Amerika'nın New England bölgesindeki evlerinde misafir olarak kalmaktadır. Christine'in yakın arkadaşlarından birinin kızı olan Bella günlerden bir gün odasında ölü olarak bulunur, fakat sıradan bir ölüm değildir bu, kız başka biri tarafından boğularak öldürülmüştür. Tüm gözler ve şüpheler olayın tek tanığı olan Spencer'ı göstermektedir. Masum olmasına ve henüz suçluluğu ispat edilmemesine rağmen, Spencer'ın hayatı bir anda tepetaklak olur, karısı dahil çevresindeki insanlar kendisinden uzaklaşır, sıradan hayatı garip bir hal almaya başlar.

Kitap bir polisiye kitabı gibi görünmesine karşın, insan/suç psikolojisi türüne daha yakın. Agatha Christie kitaplarındaki gibi katilin kim olduğunun tahmin edilmesinden çok, kitapta katil olduğu düşünülen Spencer'in ruh durumuna daha çok odaklanılmış. Yani cinayetten çok, karakter psikolojisi ve insan analizi ön planda ve bu durum Spencer'in monologlarıyla çok iyi kurulmuş.  Kitapta bazı karakterler var ve o kadar güzel anlatılmışlar ki,  olayları okudukça gıcık oluyorsunuz, seviyorsunuz ve Spencer gibi sinirlenip, onun yanında hissediyorsunuz kendinizi. Yazarın diğer kitaplarında çoğu zaman rastladığımız müfettiş Jules Maigret bu kitapta yok ama eksikliği çok da hissedilmiyor. Kitap Amerika'da geçmesine rağmen bana nedense kuzey ülkelerinden birinde geçiyormuş izlenimi verdi hep, belki de Flamanlar'ın Evinde isimli yazarın okuduğum bir başka kitabının etkisinde kaldım. Zaman zaman kitabı Jagten (Onur Savaşı) isimli filme ve kitaptaki karakteri de orada Mads Mikkelsen'in canlandırdığı karaktere benzettim ve aralarında birçok paralellik kurdum. Bu filmi de ayrıca izlemenizi tavsiye ediyorum. 

Simenon'un yazmış olduğu ve dilimize çevrilmiş birçok kitap mevcut, Türkçeye çevrilen kitaplar da hep farklı yayınevlerinden basılmış. Bunlar arasında Kabalcı, Metis, Nisan, K Kitaplığı, Varlık, Nüans, Feniks, Çiviyazıları ve Milliyet gibi yayınevleri bulunmakta. Piyasada olan kitaplarından 4 tanesi Kabalcı Yayınları altında bulunabiliyor. Polisiye türünde değişik bir kitap okumak isteyenlere Simenon'u rahatlıkla tavsiye edebilirim.

4 Ekim 2014 Cumartesi

Zankyou no Terror: Amaçsız Terörizm

Hikaye & Çizimler: -
Yönetmen: Watanabe Shinichiro
Tür: Psikolojik, Gerilim, Dram
Yapımcı Şirket: Aniplex, Dentsu, FUNimation, Fuji TV, Mappa
Açılış Şarkısı: Yuuki Ozaki - Thriller
Kapanış Şarkısı: Aimer - Dare ka, Umi wo
Bölüm Sayısı: 11
Kişisel Puanım: 7

Tokyo, terörist bir saldırıyla karşı karşıyadır ve bu saldırının arkasındaki tek ipucu kendilerini Nine ve Twelve olarak adlandıran iki kişinin internete yükledikleri videodur. Polis çaresizce bu iki kişiyi ararken, Nine ve Twelve çeşitli videolar yüklemeye devam edip bomba saldırıları düzenleyerek şehirde bir kaos ortamı oluştururlar. Daha önceden polis dedektifliği yapan Shibazaki eskiden yaşamış olduğu bir olay nedeniyle işinde arşiv kısmına düşürülmüştür. Shibazaki bu iki kişiyi araştırmaya başlar ve bulduğu ipuçları sayesinde eski görevine tekrar gelir. Bu arada annesiyle sorunlar yaşayan ve okulda arkadaşları tarafından korkutulan ve sıkıştırılan Lisa isimli genç kızın yolu Nine ve Twelve ile kesişir ve hayatı hiç beklemediği bir şekilde değişmeye başlar.
Sezonun en çok konuşulan işlerinden biri olan ve dillerden düşmeyen Zankyou no Terror; Cowboy Bebop, Samurai Champloo, Sakamichi no Apollon gibi harika işlerden tanıdığımız, ayrıca Animatrix ve Genius Party gibi başarılı işlerde de imzası olan Watanabe Shinichiro tarafından yönetilmiş. Arkadaki isim büyük olunca ve bu kadar konuşulunca ister istemez insanın bu seriden beklentisi de yüksek oluyor. Hiç unutmuyorum animeye gerçek anlamda ilk başlayışım aynı yönetmenin elinden çıkma Samurai Champloo ile olmuştu. Benim ilk göz ağrım olan bu seriden sonra anime dünyasından bir daha asla kopamadım. Yönetmenin Cowboy Bebop ve Sakamichi no Apollon animeleri de aynı derecede iyi işlerdi. Zankyou no Terror de harika çizimleri, başarılı yönetmenliği ve enfes müzikleri ile ilk birkaç bölümde izleyicinin gönlünü fethediyor, ancak ne yazık ki potansiyeli yüsek olan bu seri kalan bölümlerde aynı başarıyı yakalayamamış.. Bu başarısızlığın arkasında birden fazla neden yatıyor aslında.

İlk birkaç bölüm boyunca, animenin yavaş temposuna karşın iki karakterin gizemli geçmişini ve yaptıkları eylemlerin arkasında yatan nedenleri merak ederek seriyi izlemeye devam ediyorsunuz. Fakat, en baştaki bu büyük potansiyel yönetmenin Amerikan dizi-filmlerindeki klişeleri kullanmak istemesi ve amaçsızca yürütülen ve bir türlü açıklanmayan terör aktiviteleri nedeniyle heba edilmiş. Son bölüme kadar amaçları belli olmayan terörist olaylar, nedenlerinin ortaya konduğu son bölümde bile istenilen etkiyi yaratamıyor. Bu muymuş yani? diyerek hayal kırıklığına uğramanız çok olası. Yönetmen sanki bir Amerikan dizisini Japon animesine uyarlamaya çalışmış, ama Amerika'yı hatırlatan o kadar çok şey kullanmış ki, bu karışımın içinde Japon animelerine özgü karakteristikler yok olmuş, anime tüm o güzel çizim ve müziklerine rağmen sıradanlaşmış. Hemen hemen hiç karakter ve olay derinliği olmayan Zankyou no Terror, ayrıca zayıf karakterlere sahip. Twelve, Nine ve özellikle Lisa ile ilgili fazla detay verilmemesi karakterlerle bağ kurmayı zorlaştırmış.

Bunların yanı sıra, animenin beşinci bölümünde ortaya çıkan Five isimli kişiliğin, Death Note'daki L gibi suçluları bulmaya çalışması ve L ile olan ortak noktalarının fazlalığı, Zankyou no Terror'ü ister istemez Death Note ile karşılaştırmaya sebebiyet vermiş ve pek tabii öncül olan Death Note her şekilde kazanıyor. Tüm bu belirsizlikler ve klişeler bulutu belki de bu animenin mangadan uyarlanmamış olması nedeniyledir. Zira mangadan uyarlanmış olması durumunda daha oturmuş bir hikaye ve karakter gelişimi görürdük diye düşünüyorum.


Bu animede gözüme çarpan bir diğer nokta ise Japonların hala İngilizceyi konuşamıyor oluşu. Bir millet bu kadar mı kötü İngilizce konuşur. Sene olmuş 2014, birbirinden iyi seiyular var piyasada, bir tanesi bile mi konuşamaz İngilizceyi. Kelimeleri o kadar çok yuvarlıyorlar ki ne söylediklerini anlamak imkansız. Aksanlı İngilizceyi bile Japonların İngilizcesine tercih ediyorum, o derece kötüler. Korelileri de bu konuda es geçmemek lazım tabii, onlar da Japonlar kadar kötüler bu konuda:)

Kullanılan müziklerin seride en çok hoşuma giden şey olduğunu söyleyebilirim. Özellikle Lisa ve Twelve'in motorsikletle gittikleri sahnede çalan şarkı beni farklı bir dünyaya götürdü. Meraklıları için Yoko Kanno'nun Pop ETC ile birlikte yaptığı şarkının ismi Is (Yazının sonuna bu şarkıyı da koydum). Genelde animelerde yabancı gruplar tarafından yapılmış şarkılara pek rastlanmaz ama Mushishi Zoku ve Zankyou no Terror ile bu trendin yavaş yavaş değişmeye başladığını fark ediyorum. Animenin geri kalanında da Yoko Kanno'nun müzikleri kullanılmış ve çok güzel olmuş. Son bölümün finalinde çalan akustik melodi de oldukça hoş.

Belli ki Zankyou no Terror için çok paralar harcanmış ve üzerinde çok uğraşılmış. Animeyi izlerken bunu hissediyorsunuz, fakat hikayenin çok komplike olmaması ve iyi bağlanamaması, bir de Amerikan klişelerine çok bağlı olunması nedeniyle var olan potansiyel iyi kullanılamamış. Yönetmenin önceki işlerini de izlemiş ve çok beğenmiş biri olarak, seriyi yerlere göklere sığdıramayanların aksine ben bu sefer olmamış diyorum. Sırf müzikler, görüntüler ve çekimlerin hatrına puanım 7.

Murat Özyaşar - Ayna Çarpması



Yazar: Murat Özyaşar

Kitap: Ayna Çarpması
Yayınevi: Doğan Kitap
Basım Yılı: Kasım 2013 (3. Baskı)
Sayfa Sayısı: 96
Puanım: ★★☆☆☆

Okuma şenliğinin ilk kitabını bitirmiş bulunuyorum. Seçtiğim ilk kitap 96 sayfalık, kategoriler içerisinde en az sayfa sayısına sahip olan Ayna Çarpması oldu. Okuduğum kategori Türkiye'de edebiyat ödülü kazanmış bir kitap idi, Ayna Çarpması da yayınlandığı yıl olan 2008'de Haldun Taner Öykü Ödülü'nü sonraki sene ise Yunus Nadi Öykü Ödülü'nü kazanmış. Böyle bol ödüllü bir kitap olduğunu duyunca, üstüne üstlük kitapçımız da tavsiye edince büyük bir beklentiyle başladım kitaba.

Kitabın yazarı Murat Özyaşar 1979 yılında Diyarbakır'da doğmuş ve Dijle Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun olmuş. Öyküleri Adam Öykü, Notos Öykü, İmge Öyküler, Kitap-lık, Varlık gibi edebiyat dergilerinde yayımlanmış.  Yazarın ilk kitabı olan Ayna Çarpması 12 adet kısa hikayeden oluşuyor. Hikayelerinde çoğu zaman hüzünlü ve buruk bir hava sevdiğim yazar, gerçekçi hikayelere yer vermiş. Çoğu zaman anne, çocukluk, insanın kendisiyle hesaplaşması ve büyüdüğü yer olan Güneydoğu Anadolu'yu hikayelerinde kullanmış lakin öykülerin çoğunluğu bana hitap etmedi nedense ve kitaptan çok zevk alamadım bu yüzden. Yazarın dili ve kurgulamaları güzel, belki daha uzun öykülerinde ya da bir romanında yazdıklarını daha çok seveceğimi düşünüyorum.

Kitapta en beğendiğim öyküler bir berberde geçen "Ayna Çarpması" adlı hikaye ve bir kuşun gözünden içinde bulunduğu evcil hayvan/kuş dükkanının ve pala bıyıklı dükkan sahibinin anlatıldığı "Yarışma" adlı hikaye oldu. İlk hikayede değişik bir hava var; berbere saçını kestirmeye gelen müşterinin düşündükleri, berberin müşteriyi konuşturma çabaları, müşterinin sürekli dalıp giderek çocukluğunu, babasını ve annesini hatırlaması anlatılmış. Bir de hikayeler arası geçişler de mevcut kitapta. Mesela ilk hikayede dükkana giren karakter,  Yarışma adlı hikayedeki kuş dükkanının sahibi. Diğer hikaye ise çok ama çok hüzünlü bir şekilde başlıyor:
"Benim cümle tarihimi özetleyen cümlem bu işte: Buradayım, bu cam kenarında, şu tel tel kafeste. Hiç aklıma gelmezdi, ama sonunda başıma geldi, beni de getirip buraya koydular. Bu demir, bu demirden parmaklığa. Bunca bekleyiş, o kadar merak, eninde sonunda geleceğim varacağım yer, hep burası burası içinmiş."

Hayvanlar söz konusu olduğunda benim için akan sular durulur, bu hikayede de içim acıdı resmen. Petshoplardaki hayvanların içler acısı durumları bir kez daha aklıma geldi ve moralim bozuldu. Kitaba dönecek olursak son söz olarak, yazarın umut vadettiği kanısındayım ve eminim ki ileride başarılı işler çıkaracak ama dediğim gibi hikayeleri pek bana hitap etmedi.

3 Ekim 2014 Cuma

Güz Okuma Şenliği 2014


İnternette gezinirken sürekli rastladığım ama bir türlü katılma fırsatı bulamadığım bu etkinliğe sonunda katılıyorum. İlk defa katılacağım bu okuma şenliği konusunda oldukça heyecanlıyım. Kategorilere kitap yerleştirmeye çalışırken çok eğlendim ve üstelik yeni bilgiler de öğrendim bu süreçte. Kategorilerin hepsi birbirinden güzel. Kitap bulma sıkıntısından çok, karar verememe sıkıntısı yaşadım genelde. Tüm kategorilerdeki yazarlar ve yayınevleri farklı olsun istedim bu yüzden 3 gün boyunca eklemeler ve çıkarmalar yaparak listeyi düzenlemeye çalıştım. Sonuçta ortaya aşağıdaki liste çıktı. Hedefim eklediğim tüm kitapları bitirebilmek ve sonraki etkinlikliklere kitap bırakmamak ama önümde toplam 7700 sayfa var. Henüz satın almadığım O Gün İçin Bir Şemsiye ve Kader Ajanları kitapları dışında okuyacağım tüm kitaplarımın resmini çekip paylaşacağım. Böylesine güzel ve eğlenceli bir etkinlik düzenlediği için Pinuccia'ya çok teşekkür ediyorum ayrıca. Bir de bir sonraki etkinlik için iki kategori önerim var: Mitoloji ya da sanat ile ilgili bir kitap ve Asya edebiyatından bir kitap :)

Kategoriler: 

1. Kategori (10 puan): İsminde sonbahar mevsimini çağrıştıran bir kelime geçen veya olayların güz mevsiminde geçtiği bir kitap. 
Wilhelm Genazino - O Gün İçin Bir Şemsiye | 160 sayfa | Jaguar Kitap Bu kitap henüz kitaplığımda yok ama önümüzdeki ay içinde Jaguar Yayınevinden topluca kitap alacağım için ekledim listeye.

2. Kategori (10 puan): Sadece tek bir kitabını okuduğunuz ve sevdiğiniz bir yazardan bir kitap. 
Stanislaw Lem - Gelecekbilim Kongresi | 148 sayfa | İletişim Yayınları Daha önce yazarın Aden isimli kitabını okumuş ve çok beğenmiştim. Her ne kadar kitapları piyasada pek bulunmasa da Lem'e devam.

3. Kategori (10 puan): Bir deneme veya inceleme veya gezi kitabı.
Vandana Shiva - Petrol Değil Toprak | 204 sayfa | Sinek Sekiz Yayınevi Önce George Orwell'in Kitaplar ve Sigaralar isimli deneme kitabını eklemiştim ama daha sonra Sel Yayınları'ndan bir kitabın listede olduğunu fark ederek Sinek Sekiz Yayınevi'ne geçiş yaptım. Araştırma-inceleme türündeki bu kitabı ne zamandır merak ediyordum zaten. Şenlik sayesinde okuma fırsatı bulacağım. 

4. Kategori (10 puan): Adında bir meslek geçen bir kitap.
Yi Mun-Yol -  Şair | 184 sayfa | Delta Yayınları Kore edebiyatından bir kitap şimdiye kadar hiç okumadım, umarım güzel çevirmişlerdir. Bu kitap konusunda heyecanlıyım.

5. Kategori (10 puan): Nobel ödüllü bir yazardan bir kitap.
Bertrand Russell - Mutlu Olma Sanatı | 192 sayfa | Say Yayınları 1872 doğumlu İngiliz filozof, matematikçi ve tarihçi Russell insan hakları ve düşünce özgürlüğünü savunduğu yazılarıyla 1950 yılında Nobel Edebiyat ödülüne layık görülmüş. Her ne kadar okuduğum kitap insan hakları ile ilgili olmayıp kişisel gelişime kaysa da güzel olacağını düşündüğüm için ekledim listeye.

6. Kategori (10 puan): İngiliz edebiyatından bir kitap.
Doris Lessing - Terörist | 448 sayfa | Afa Yayınları
 Geçen sene aramızdan ayrılan Britanyalı yazar Doris Lessing ne zamandır okumak istediğim bir yazardı. Büyükanneler, Terörist ve Şikasta kitapları arasında kaldım, Terörist kitabını seçtim.

7. Kategori (10 puan): Türk bir yazardan bir öykü kitabı.
Berna Durmaz - Bir Fasit Daire | 120 sayfa | Can Yayınları 
Genelde Türk yazarlarına karşı önyargım var, bu yüzden kitaplarını pek okumuyorum ama şenlik sayesinde önyargılarımı kıracağıma ve Türk yazarlara alışacağımı umuyorum.

8. Kategori (10 puan): Fantastik kurgu/bilim kurgu/distopya/steampunk vb. türde bir kitap.
Isaac Asimov - 
İşte Tanrılar | 342 sayfa | Altın Kitaplar  Asimov'un Hugo, Nebula ve Locus 
ödülünü kazanmış bu kitabı ne zamandır okuma listemdeydi. Kitaba başladım bile.

9. Kategori (10 puan): Yasaklanmış bir kitap.
Gustave Flaubert - Madame Bovary | 412 sayfa | Bilge Yayıncılık
 Önce kitaplığımda bulunan Çıplak Şölen kitabını düşündüm, daha sonra Altıkırkbeş Yayınlarından kitap eklediğim için Madame Bovary'de karar kıldım. 1856 yılında yayınlanan Madame Bovary Fransız halkının ahlaki değerlerine saldırdığı gerekçesiyle yasaklanmış, kitabın yazarı da ayrıca yargılanmış.

10. Kategori (10 puan): Beyaz perdeye aktarılmış bir kitap.
Arkadi ve Boris Ştrugatski - Uzayda Piknik | 168 sayfa | Nirengi Yayınları Muhteşem Gastby kitabını düşünmüştüm önce ama kitabı nereye koyduğumu bulamadığımdan bunu seçtim. 1979 yapımı kült film Stalker (İz Sürücü)'ın  uyarlandığı kitap olan Uzayda Piknik daha önce Maya ve Sarmal Yayınları'ndan basıldı. Nirengi gibi yeni bir yayınevine şans vermek istedim, üstelik diğer baskıları internette çok pahalıya satılıyor.

11. Kategori (10 puan): Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk hakkında bir kitap.
Şevket Süreyya Aydemir - Tek Adam: Mustafa Kemal 1881-1919 | 382 sayfa | Remzi Kitabevi Yayınları
 Bu kategoriyle birlikte elimde Mustafa Kemal ile ilgili hiç kitap olmadığını fark ettim. Atatürk'ün ölüm yıldönümü olan 10 Kasım'a gelmeden halamdan ödünç aldığım bu kitabı okuyup bitireceğim inşallah.

12. Kategori (10 puan): Hayatının herhangi bir döneminde öğretmenlik yapmış bir yazardan bir kitap.
Wiliam Golding - Sineklerin Tanrısı | 261 sayfa | İş Bankası Kültür Yayınları 
Sürekli ertelediğim bir kitaptı bu da. Bu sefer okuyacağım ama. Golding, Bishop Wordsworth's okulunda İngilizce ve felsefe öğretmenliği yapmış, hatta bu okuldaki asi gençlerle olan deneyiminin daha sonra Sineklerin Tanrısı kitabına ilham verdiği söyleniyor.

13. Kategori (10 puan): Türkiye'de herhangi bir edebiyat ödülü kazanmış bir kitap.  
Murat Özyaşar - Ayna Çarpması | 96 sayfa | Doğan Kitap Kitap 2008 Haldun Taner Öykü Ödülü'nü ve 2009 Yunus Nadi Öykü Ödülünü kazanmış. Buradaki kitapçımız da tavsiye etti, merak ediyorum doğrusu.

14. Kategori (10 puan): 700 sayfadan uzun bir kitap.
Frank Schatzing - Sürü | 800 sayfa | Resif Yayınları
 Bu koskaca kitabı umarım bitirebilirim.

15. Kategori (10 puan): Artık aramızda olmayan bir yazardan bir kitap.
José Saramago - Filin Yolculuğu | 196 sayfa | Kırmızı Kedi Yayınları Çok sevdiğim Saramago 2010 yılında aramızdan ayrılmıştı.

16. Kategori (10 puan): Polisiye/gerilim/korku vb. türde bir kitap.

Georges Simenon - Bella'nın Ölümü | 199 sayfa | Kabalcı Yayınevi Simenon'un daha önce aynı yayınevinden çıkan Flamanların Evinde adlı polisiye kitabını okumuştum. Bella'nın Ölümü kitabını Bilge Karasu'nun çevirdiğini gördüm bu nedenle bu kitabı seçiverdim hemencecik.

17. Kategori (10 puan): Bir aşk romanı.
Goethe - Genç Werther'in Acıları | 169 sayfa | Sosyal Yayınla
r
 Pek aşk kitabı okumadığım için kitap bulmakta en çok zorlandığım kategori bu oldu, neyse ki klasikler imdadıma yetişti. Masumiyet Çağı, Paris Yıldızı ve Genç Werther'in Acıları içerisinde, Genç Werther kazandı.

18. Kategori (10 puan): 2014 yılında çıkmış bir kitap (Yabancı kitaplar için Türkiye’de ilk baskısını 2014’te yapması da kabulümüzdür).
Karin Tidbeck - Zeplin | 151 sayfa | Aylak Kitap Yurtdışı basım tarihini bilmiyorum ama Haziran 2014 yılında Türkiye'de basılmış. 

19. Kategori (Her kitap 10 puan, 2 kitabı da okuyana ekstradan 20 puan, toplam 40 puan): İsminde bir şehir/ülke adı geçen bir kitap ve buna ek olarak o şehrin yer aldığı ülke edebiyatından bir kitap. 
David Peace - Tokyo Sene Sıfır | 399 sayfa | Sel Yayınları
Masakazu Yamazaki - Japon Kültürü | 143 sayfa | Boğaziçi Üniversitesi Yayınları Özellikle Kore ve Japon kültürüne hasta biri olarak tercihimi Japon edebiyatından yana  kullandım ve bu iki kitabı okumaya karar verdim.

20. Kategori (Her bir kitap 10 puan, tüm kitaplar okunursa ekstradan 20 puan, toplam 50 puan): Aynı yazardan 3 kitap ama dikkat! Aynı seriye ait kitaplar kapsam dışı. Aynı yazarın üç farklı serisinden birer kitap olur tabii.  
Philip K. Dick - Karanlığı Taramak | 347 sayfa | Altıkırkbeş Yayınları
Philip K. Dick - Dr. Gelecek | 200 sayfa | Sarmal Yayınları
Philip K. Dick - Kader Ajanları: Toplu Öyküler 2 | 680 sayfa | Büyülüfener Yayınları
PKD yine sevdiğim yazarlardan. İlk iki kitabı kütüphanemde vardı. Büyülü Fener Yayınları'nın basmış olduğu son kitabın da yeni çıktığını öğrendim, onu da hemen listeye ekledim. En yakın zamanda alıp okuyacağım.

21. Kategori (Her bir kitap 10 puan, tüm kitaplar okunursa ekstradan 20 puan, toplamda 60 puan): Şimdiye kadar hiç kitabını okumadığınız dört yazardan birer kitap. Yazarların ikisi Türk, ikisi yabancı, ikisi kadın, ikisi erkek olmalı.
Sabahattin Ali - Kürk Mantolu Madonna | 160 sayfa | Yapı Kredi Yayınları
Henry David Thoreau - Nerede ve Ne İçin Yaşadım | 156 sayfa | Notos Kitap
Marguerite Yourcenar - Doğu Öyküleri | 112 sayfa | Helikopter Yayınları
Aslı Erdoğan - Kırmızı Pelerinli Kent | 143 sayfa | Everest Yayınları
Yeni yazarları keşfetmeye olanak sağlayan bu kategoriye bayıldım. Bir sürü farklı yazar seçtim ama en sonunda bu dörtlüde karar kıldım.

22. Kategori (Her bir kitap 10 puan, tüm kitaplar okunursa ekstradan 40 puan, toplamda 70 puan): İsminde aynı kelimenin geçtiği üç kitap.
Jo Walton - Ötekiler Arasında | 381 sayfa | İthaki Yayınları
Ursula K. Le Guin - Rüyanın Öte Yakası | 224 sayfa | Metis Yayınları
Arthur Conan Doyle - Şehrin Ötesinde | 123 sayfa | Kyrhos Yayınları
En beğendiğim ve en çok kombin yaptığım kategorilerden biri oldu. Binbir çeşit kelime arasından en sonunda "öte" kelimesinde karar kıldım.