Etiketler

31 Aralık 2014 Çarşamba

David Peace - Tokyo Sene Sıfır

Yazar: David Peace
Kitap: Tokyo Sene Sıfır
Orijinal Adı: Tokyo Year Zero
Çeviren: Dost Körpe
Yayınevi: Sel Yayınları
Basım Yılı: 2011
Sayfa Sayısı: 399
Puanım: ★★★★☆☆☆☆☆☆

İkinci Dünya Savaşı'nın hemen ardından Japonya Amerikan işgali altındadır. Yoksulluk, çaresizlik ve utanç içindeki halk, sefil ve acınası bir ortam içinde ümitsizce yaşamlarını sürdürmeye çalışmaktadır. Kadınlar karınlarını doyurabilmek için vücutlarını satmakta, halkın çoğu bombalanmış evlerde yaşamakta ve karaborsadan alışveriş yapmaktadırlar. İşte bu kötü atmosferde işlenen bir cinayet sonrasında Tokyo Polis Departmanı'nda çalışmakta olan Dedektif Minami görevlendirilir. Genç bir kızın cesedi bulunmuştur ve otopsi, katilin kızın ırzına geçtikten sonra onu boğduğunu ortaya koymaktadır. Cinayat mahalinin yakınında işlenen başka bir cinayet katilin muhtemel bir seri katil olduğu şüphelerini güçlendirir. Minami ve takım arkadaşları katili bulmalarına yardımcı olacak bir ipucu ararlarken, bir yandan da Tokyo'nun tekinsiz ve pis işlerin döndüğü mahallelerini soruşturmaya başlarlar. Bu süreçte, Minami'nin esrarlı geçmişi de onu yakalamıştır ve vicdanını boğan anılar sık sık aklına gelerek dedektifi rahatsız etmektedir. Minami cinayetleri araştırdıkça, geçmişindeki gizem kendisinin cinayetlerle daha fazla bağ kurmasına neden olacaktır.

Gerçek bir olaydan uyarlanan hikayede, seri katil Yoshio Kodaira ve cinayet vakaları gerçekten de yaşanmış. Toplam 8 kişiyi öldüren Kodaira 1949 yılında idam edilmiş. Birebir yaşanmış bir olaya dayanma durumu ve bir suç kitabı olması kitabı daha da ilginçleştirmesine karşın Tokyo Sene Sıfır kitabı bana göre ne yazık ki sınıfta kalmış. Kitaba bu kadar düşük bir puan vermemin öncelikli nedeni David Peace'in yazı stilinden ve kitap boyunca çok tekrar yapmış olmasından kaynaklanıyor. Yazarın aynı cümleleri ve kelimeleri sayfalar boyunca onlarca kez tekrarlaması nedeniyle kitaptan soğumamak elde değil. Üstelik bu tekrarlar, sıradan bir olay anlatılırken bile cümlelerin aralarına serpiştirilmiş, ister istemez bunalıyorsunuz bunları okurken ve 400 sayfalık kitap sırf bu tekrarlar nedeniyle gereksiz yere bu kadar uzatılmış diye düşünmeden edemiyorsunuz. Yazar, tekrarların hikayeyi çarpıcı hale getirdiğini düşünüyor olmalı ama tam tersine bunlar hikayeden kopmanıza neden oluyorlar. Tekrarlara bir örnek verecek olursam: 

"Shinagawa istasyonunda kaos var. Her istasyon. Kuyruklar var ama bilet yok. Her tren. İte kaka öne geçip polis kimliğimi gösteriyorum. Her istasyon. İte kaka bir trene biniyorum. Her tren. Her istasyon. Her tren. Her istasyon. Her tren." 

Ve bu ufacık paragraftaki tekrarları her sayfa için 10 ile çarpın lütfen. İşte kitap boyunca, aynı bir tekerleme gibi, bu benzer kelimeleri onlarca kez okuyorsunuz. Gerçekten deli işi.

Bunun dışında, kitap boyunca bazı Japonca kelimelerin olduğu gibi bırakılmış ve çevrilmemiş olduğunu görüyorsunuz, (kesinlikle yazarın bir suçu yok) sayfanın altına ne bir dipnot konulmuş, ne de anlamlarının kitabın sonunda bulunduğunu gösteren ufacık bir yıldız işareti verilmiş. Kitabın sonuna bakmış olmama rağmen ilk etapta göremediğim kelime anlamlarını ancak kitap bittiğinde buldum çünkü dediğim gibi anlamların kitabın arkasında olduğuna dair bir işaret verilmemiş koca kitap boyunca.

Kitap kısa tutulsaymış ve bu kadar çok tekrar yapılmasaymış eminim ki daha etkili bir roman çıkarmış ortaya. Fakat, bu deneysel yazı türü tutmamış bence. Kitabın bir üçlemenin ilk kitabı olduğunu da hatırlatmak isterim ama diğer iki kitap Türkçe'ye çevrilir mi bilemiyorum. Eğer suç kitabı seviyorsanız, Japon tarihi ve kültürüne meraklıysanız yahut deneysel bir yazım türüne açıksanız bu kitaba bir şans verebilirsiniz ama bu seçeneklerin dışında uzak durmalısınız bu kitaptan derim.

Berna Durmaz - Bir Fasit Daire

Yazar: Berna Durmaz
Kitap: Bir Fasit Daire
Yayınevi: Can Yayınları
Basım Yılı: Aralık 2013
Sayfa Sayısı: 120
Puanım: ★★★★★★★☆☆☆

Önceki şenlikten arta kalan, paylaşamadığım kitap yorumlarımı 2014 senesi bitmeden bloga koymak istedim. Türk bir yazardan hikaye kitabı kategorisinde okumuştum bir Fasit Daire'yi. Yeni Türk yazarlarına karşı genel olarak önyargım ve antipatim olmasına karşın bu kitabı severek okudum.

Berna Durmaz'ın Bir Fasit Dairesi 2014 Haldun Taner Öykü Ödülü'nü kazanmış bir hikaye kitabı. Kasaba ve mahalle insanlarının hikayelerini anlatan, içiçe geçmiş karakterleri, özgün dili ve kurgusuyla okumaya değer bir kitap. Türk insanından ve kendinizden bir şeyler bulabileceğiniz bu 13 öykünün her biri daha çok bir karakter üzerine yoğunlaşıyor; ancak karakterler, içinde bulundukları hikaye ile sınırlı kalmayıp, başka hikayelerde de karşınıza çıkıyorlar. Kasabanın çalgıcısı, ölüsü, mecnunu, sarhoşu, katibi ve ev kızı kitabın kapağındaki atlıkarıncada olduğu gibi çoğu zaman içinde bulundukları durumdan sıyrılamayan, bir döngünün içine hapsolmuş çaresiz insanlar resmediliyorlar. Karakterler çingenelerin dünyasından fırlamışçasına kanlı canlı ve isimleri de bir o kadar ilginç: Cemafer, Zarif, Sevgül, Topuz, Hasret...

Sözün kısası, umut vadeden yeni bir Türk yazarla tanışmak ve iyi bir öykü kitabı okumak isterseniz, Bir Fasit Daire'ye göz atmalısınız.

27 Aralık 2014 Cumartesi

Kış Okuma Şenliği 2014

Okuma Şenliği listemi an itibariyle yayınlamış bulunmaktayım. Bu sefer elimde 7623 sayfadan oluşan toplam 30 kitaplık bir liste var. İlk şenlikte hedefime ulaşamamış, üstüne üstlük final raporumu yayınladığımı sanırken yanlışlık yaparak yayınımı silmiş olduğumu fark ettim. Neyse diyerek temiz bir sayfa açıyor ve yeni bir başlangıç yapıyorum bu şenlikle birlikte. Değişime uğraması muhtemel de olsa Kış Okuma Şenliği kitap listem aşağıdaki gibi: 

1. Kategori (10 puan): Altın Kitaplar Yayınevi'nden bir kitap.
Agatha Christie - Roger Ackroyd Cinayeti | 191 sayfa | Altın Kitaplar

2. Kategori (10 puan): Bir çizgi roman veya foto roman.
Marjane Satrapi - The Complete Persepolis | 341 sayfa | Pantheon Publishing

3. Kategori (10 puan): Fantastik kurgu/bilim kurgu/distopya/steampunk vb. türde bir kitap.
Robert Silverberg - Cam Kule 
| 288 sayfa İthaki Yayınları 

4. Kategori (10 puan): Adında bir akrabalık ilişkisi geçen bir kitap.

Kyung-Sook Shin - Lütfen Anneme İyi Bak | 232 sayfa | Doğan Kitap

5. Kategori (10 puan): Bir şiir kitabı.
Başo - Kelebek Düşleri 
| 368 sayfa | Metis Yayınları

6. Kategori (10 puan): Yasaklanmış bir kitap.

George Orwell - 1984 | 352 sayfa | Can Yayınları

7. Kategori (10 puan): Tarihi kurgu türünde bir roman.

Isabel Allende - Ruhlar Evi | 432 sayfa | Can Yayınları

8. Kategori (10 puan): İsminde kış mevsimini çağrıştıran bir kelime geçen veya olayların karda kışta geçtiği bir kitap.
Italo Calvino - Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu | 252 sayfa | Yapı Kredi Yayınları

9. Kategori (10 puan): Bir yazarın tavsiye ettiği bir kitap. 
José Saramago - Mağara | 304 sayfa | Kırmızı Kedi Yayınları [Sevgili Ursula K. Le Guin'in önerilerinden biri.]


10. Kategori (10 puan): Yayınlanmış tek bir romanı olan bir yazarın "o" romanı.
Harper Lee - Bülbülü Öldürmek | 355 sayfa | Sel Yayınları

11. Kategori (10 puan): Mektuplardan veya anılardan oluşan bir kitap.
Alberto Manguel - Borges'in Evinde | 68 sayfa | Everest Yayınları

12. Kategori (10 puan): İlkokulu bitirdiğiniz yıl ilk baskısını yapmış bir kitap.
Mary Doria Russell - Serçe | 416 sayfa | Metis Yayınları (1996)

13. Kategori (10 puan): Beyaz perdeye aktarılmış bir kitap. 
Walter Trevis - Dünyaya Düşen Adam | 225 sayfa | Everest Yayınları

14. Kategori (10 puan): 20. yüzyılda Nobel Edebiyat Ödülü kazanmış bir yazardan bir kitap.
Rudyard Kipling - Dilek Evi | 149 sayfa | Dost Kitabevi Yayınları

15. Kategori (10 puan): Goodreads'in "Ölmeden Önce Okunması Gereken 1001 Kitap" listesinden bir kitap.
Kazuo Ishiguro - Beni Asla Bırakma | 272 sayfa | Yapı Kredi Yayınları

16. Kategori (10 puan): Bir aşk romanı.
F. Scott Fitzgerald - Muhteşem Gatsby | 208 sayfa | Martı Yayınları

17. Kategori (10 puan): Size veya aynı evde yaşadığınız kişilere ait olmayan bir kitap.
Katharine Burdekin - Swastika Geceleri | 232 sayfa | Encore Yayınları

18. Kategori (Her kitap 10 puan, 2 kitabı da okuyana ekstradan 20 puan, toplam 40 puan): Bir Türk, bir yabancı yazardan birer öykü kitabı.
Sait Faik Abasıyanık - Semaver | 138 sayfa | İş Bankası Kültür Yayınları
Ray Bradbury - Resimli Adam | 344 sayfa | İthaki Yayınları

19. Kategori (Her bir kitap 10 puan, tüm kitaplar okunursa ekstradan 30 puan, toplamda 70 puan): Şimdiye kadar hiç kitabını okumadığınız dört yazardan birer kitap. Yazarların ikisi Türk, ikisi yabancı, ikisi kadın, ikisi erkek olmalı.
John Fante - Bahara Kadar Bekle Bandini | 176 sayfa | Parantez Yayınları
Margaret Atwood - Damızlık Kızın Öyküsü | 352 sayfa | Alfa Yayınları
Ahmet Hamdi Tanpınar - Beş Şehir | 228 sayfa | Dergah Yayınları
Sevgi Soysal - Tante Rosa | 105 sayfa | İletişim Yayınları

20. Kategori (Her bir kitap 10 puan, tüm kitaplar okunursa ekstradan 40 puan, toplam 70 puan): Pulitzer veya Man Booker veya Goncourt veya Nebula veya Hugo ödülü kazanmış veya bu ödüller için finalist olmuş üç kitap.
Hugo Ödülü: Frederik Pohl - Çıkış Kapısı (Hiçi Destanı 1) | 315 sayfa | Kavram Yayınları
Man Booker Ödülü: Arundathi Roy - Küçük Şeylerin Tanrısı | 362 sayfa | Can Yayınları
Nebula Ödülü: Daniel Keyes - Algernon'a Çiçekler | 272 sayfa | Beyaz Balina Yayınları

21. Kategori (Her bir kitap 10 puan, tüm kitaplar okunursa ekstradan 30 puan, toplamda 70 puan): Dünya edebiyatından dört kitap. Kitapların biri Latin Amerika, biri Afrika, biri Asya ve biri Avrupa edebiyatından olmalı. Türk edebiyatı kapsam dışı.
Afrika: Necib Mahfuz - Hırsız ve Köpekler | 120 sayfa | Kırmızı Kedi Yayınları
Avrupa: Eric Faye - Nagazaki | 88 sayfa | Sel Yayınları
Asya: Haruki Murakami - Renksiz Tsukuru Tazaki'nin Hac Yılları | 320 sayfa | Doğan Kitap
Latin Amerika: Pedro Paramo - Juan Rulfo | 118 sayfa | Can Yayınları

22. Kategori (Her bir kitap 10 puan, tüm kitaplar okunursa ekstradan 40 puan, toplamda 70 puan): Türk bir yazardan bir üçleme veya aynı seriye ait üç kitap.
*Bu kategoriyi okumayacağım çünkü elimde kitap yok. Keşke Türk yazar olmasaydı :(

21 Aralık 2014 Pazar

William Golding - Sineklerin Tanrısı

Yazar: William Golding
Kitap: Sineklerin Tanrısı
Orijinal Adı: Lord of the Flies
Çeviren: Mina Urgan
Yayınevi: İş Bankası Kültür Yayınları
Basım Yılı: 2014
Sayfa Sayısı: 261
Puanım: ★★★★★★★★☆☆

Artık bir klasik haline gelmiş Sineklerin Tanrısı kitabını geç de olsa okuyabildim. Bana kalırsa ortaokul ya da lise çağlarında okunması gereken, bu çağlarda okunduğunda daha sarsıcı bir etki yaratabileceğine inandığım bu kitap sorgulayan, sorgulatan ve düşündürücü yanları da olan kurgu türünde yazılmış bir roman. Realist düşünür ve akademisyenlerin yıllardan beri sorageldiği felsefi bir konsepti baz alan Sineklerin Tanrısı, "insan doğası doğuştan kötü müdür?" sorusunu okuyuculara yöneltiyor.

Kötülüğün insan yaratılışında doğuştan var olduğunu, ancak uygar dünya düzeni sayesinde törpülenebildiğini roman boyunca gözler önüne seren Sineklerin Tanrısı, bir uçak kazası sonucu ıssız bir adaya düşen 6-12 yaş arasındaki çocukların yabanıl doğa şartlarında vahşileşerek insanlıktan çıkmalarını anlatıyor. Golding'in Mercan Adası kitabından esinlenerek kaleme aldığı kitap kesinlikle bir macera ya da çocuk kitabı değil; aksine sembollerle örülü iğneleyici ve bir o kadar da rahatsız edici bir kitap. Bittiğinde insan doğasını, masumiyeti ve çocukluk olgusunu sorgulatan ve düşündüren Sineklerin Tanrısı, yer verdiği iktidar savaşı ve diktatörümsü yönetim şekliyle yer yer Orwell'in Hayvan Çiftliği'ni anımsatıyor. Kitaptaki av sahneleri bile insanı rahatsız ettirecek boyutta gerçekçi anlatılmış. Kesinlikle okunması gereken modern klasiklerden.

Eski basımlarında Mina Urgan'ın önsözüyle başlayan ve çok sayıda sürprizbozan içeren kısım, yeni basımda en sona atılarak yerinde bir karar verilmiş, eğer elinizdeki basım önsözle başlıyorsa kesinlikle kitabın sonunda okumanızı tavsiye ederim çünkü kitabın özeti sayılabilecek ve kitaptan zevk almanızı engelleyecek çok sayıda fazladan bilgi verilmiş bu yazıda. 

Kült mertebesine erişmiş eserlerin içinde sayılabilecek Sineklerin Tanrısı kesinlikle okunmalı ve okutulmalı. Hatta kötülük olayını daha derinlemesine irdeleyen Sigmund Freud ve Thomas Hobbes ya da iyiliği savunan Jean Jacques Rousseau ve John Locke gibi düşünürlerin kitapları da okuma listesine alınmalı diyorum.

Yi Mun-Yol - Şair

Yazar: Yi Mun-Yol
Kitap: Şair
Orijinal Adı: 시인 (The Poet)
Çeviren: Nana Lee
Yayınevi: Delta Yayınları
Basım Yılı: 2011
Sayfa Sayısı: 184
Puanım: ★★★★★★★★★☆

Güney Koreli yazar Yi Mun-Yol'un tarihsel bir kurgu içerisinde bir şairin hayatını anlattığı eseri Şair, hem yazarın kendi yaşamından, hem de 19. yüzyılda yaşamış ünlü şair Kim Pyong-yon ya da bilinen adıyla *Kim Sakkat'ın yaşamından yoğun izler taşımakta. Kitapta, üst sınıf bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Byungyoen'un (ya da Pyong-yon), dedesinin isyancılara katılıp hain olarak ilan edilmesiyle birlikte değişen hayatı anlatılıyor. Dedesinin öldürülmesi ve ailesinin de soy çürütme cezası aldığı Byungyoen yıllar boyu abisi ve annesiyle birlikte kaçak hayatı yaşamak ve çevreden hain yaftası yemek zorunda kalıyor. Aile olarak statülerini yeniden kazanmaya odaklanan karakter, bir süre sonra adını temize çıkarmanın imkansız olduğunu anlayarak yazdığı zeki ve iğneleyici şiirlerle yaşamını devam ettiren gezgin bir şair haline geliyor.

Yi Mun-Yol
Yazar Yi Mun-Yol da, kitabın karakteriyle benzer şekilde Kore Savaşı sırasında babasının Kuzey Kore'ye sığınması ve komünist olarak etiketlenmesi nedeniyle siyasi suçlu damgası yemiş ve hayatı boyunca taşınmak zorunda kalmış bir insan; bu açıdan bakıldığında Kim Sakkat'ın ve Mun-Yol'un hayatları fazlasıyla örtüşüyor. Saçma olmasına rağmen, eski zamanların Choson Hanedanlığı'nda olduğu gibi modern Kore'de bu tarz suçlar babadan oğula geçerek soy boyunca devam ediyor. Kitapta da yazarın yaşadığı bu dışlanma karaktere yansıtılarak harika bir şekilde işlenmiş.

Çocukluk ve ilk gençlik yıllarından yaşlılık dönemine kadar evre evre ve detaylı bir şekilde anlatılan Şair'in renkli kişiliği ve yaşamı okuyucuyu hiç sıkmadan ve boğmadan; gerçekçi, ilgi uyandırıcı ve akıcı bir dille anlatılmış. Sanki kurgusal bir biyografiyi değil de gerçek bir hikayeyi yaşıyor gibi okudum Şair'i. Mun-Yol, şairin yaşamında değişiklikleri, 1800'lü yılların Kore'sini ve Choson Hanedanlığı zamanını çok güzel bir şekilde okuyuculara aktarmış. 

Kitapta bolca noktalama yanlışı yapılmış, fakat hikayenin güzel oluşu bunu görmezden gelmenizi sağlıyor. Şiirlerde yapılan kelime oyunları ve iğnelemeler bazen tam anlamıyla kavranamayabiliyor, bu da şiirlerin çeviri olmasının da verdiği anlam değişmesi ve Kore sanatına yabancı olmakla alakalı. Yine de kültürün ve Kore Edebiyatı'nın meraklıları için kesinlikle harika bir başlangıç kitabı Şair. Bilmeyenler için, yazarın bir de İmge Kitabevi Yayınları'ndan çıkmış Değişen Kahramanımız adında incecik bir kitabı bulunuyor. 

Kim Sakkat

*Kim Pyong-yon daha sık kullanılan adıyla Kim Sakkat, adını kafasına taktığı bambu şapkasından almakta.

15 Aralık 2014 Pazartesi

Andy Weir - Marslı

Yazar: Andy Weir
Kitap: Marslı
Orijinal Adı: The Martian
Çeviren: Emre Aygün
Yayınevi: İthaki Yayınları
Basım Yılı: Aralık 2014
Sayfa Sayısı: 416
Puanım: ★★★★★★★☆☆☆

Şenlikten bağımsız olarak okuduğum bir diğer kitap Marslı oldu. Bu kitap Goodreads'te o kadar çok karşıma çıktı ve o kadar çok reklamı yapıldı ki, İthaki'nin kitabı çevirdiğinden habersiz İngilizce e-kitabını bulup, okumaya hazırladım kendimi, ama daha sonra Idefix'in yeniler kısmında kitabın Türkçeye çoktan çevrilmiş olduğunu öğrendim (Tebrikler İthaki!). Kitap, reklamı da yapıldığı üzere Goodreads'te 2014 yılının en iyi bilim-kurgu romanı seçildi, doğal olarak beklentim yüksek bir şekilde başladım kitaba.

İsminden de anlaşıldığı üzere Marslı'da Mars'ta geçen bir hayatta kalma mücadelesi anlatılıyor aslında. Tom Hanks'in oynadığı Cast Away filmini izlediyseniz eğer, bu filmin uzayda geçen versiyonu olarak düşünebilirsiniz Marslı'yı. Bir de bu uzay mücadelesine bir dolu mekanik, teknik ve biyolojik terimleri ve olayları eklediğinizde ortaya  iyi bir bilim-kurgu kitabı çıkıyor. Astronot Mark Watney takım arkadaşlarıyla çıktığı bir görev sırasında, yaşadığı talihsiz bir kaza sonucu, öldüğü düşünülerek Mars'ta bir başına bırakılıyor ve Dünya ile iletişime geçme imkanı olmaksızın yabancı topraklarda yaşamak için canını dişine takıyor.

Kitap günlük şeklinde yazılmış ve Watney'in ne yediğinden o gün içinde ne yaptığına kadar Mars'taki tüm aktivitelerini kitap boyunca okuyoruz. Tek sıkıntı, karakter fazlasıyla pozitif yansıtılmış ve herhangi bir derinlik verilmeden oldukça yüzeysel işlenmiş. Dünya'daki hayatına ya da karakteristik özelliklerine dair fazla bir bilgi verilmeyen Watney sadece zeki, espritüel, fazlasıyla pozitif ve ağzı hafif bozuk bir karakter olarak karşımıza çıkıyor. Watney'in pozitif hali o kadar abartılmış ki, normal bir insanın ruhsal bir çöküntü yaşayabileceği bir durumda Watney sadece "Ha siktir!" diyerek normal haline kolayca dönebiliyor yani kendisi hiçbir kötü olaydan etkilenmeyen süper insan sanki. Bu üstün insan halinin dışında karakterin herhangi bir duygusal bağı ya da düşüncesine de kitap boyuna hiç yer verilmemiş. Kısacası, Watney'in psikolojik ve duygusal yönü kitap boyunca anlatılmıyor, bunun yerine yazar karakterinin diyet planına benzeyen yemek listesi, izlediği müzik ve diziler ve tabii ki kullandığı teknik araçlara odaklanmış. Marslı'nın bir hayatta kalma kitabı olduğu düşünüldüğünde bunların veriliyor olması gayet doğal fakat 416 sayfa boyunca benzer süreçleri okumak bir süre sonra insanı sıkabiliyor.

Yüzeysel yansıtılan kişiliği ve matematik problemlerine benzeyen mücadelesi sırasında kullandığı tüm o teknik ve mekanik ayrıntıların yoğunluğu dışında Marslı iyi yazılmış bir kitap. Hatta bu kadar çok ayrıntının hepsini araştırıp romanın içine yedirebildiği için yazarı tebrik etmek lazım.

Kitabın film uyarlamasının da 2015 yılında izleyiciyle buluşacağının müjdesini buradan vereyim. Ridley Scott'un yöneteceği filmin başrollerinde Matt Damon, Jessica Chastain, Kate Mara, Sean Bean ve Jeff Daniels gibi oyuncular bulunacak. Heyecanla bekliyoruz.

Johann Wolfgang von Goethe - Genç Werther'in Acıları

Yazar: Johann Wolfgang von Goethe
Kitap: Genç Werther'in Anıları
Orijinal Adı: Die Leiden des Jungen Werther
Çeviren: Arif Gelen
Yayınevi: Sosyal Yayınları
Basım Yılı: Ekim 2002
Sayfa Sayısı: 169
Puanım: ★★★★★★☆☆☆☆

Goethe'nin kendi başından geçen hüzünlü bir aşk öyküsüne dayanan bu romanı, ana karakter Werther'in, sonunun hüsranla biteceğini bildiği halde umutsuz bir tutku ve saplantıyla bağlandığı Lotte'ye duyduğu aşkını anlatmakta. Mektuplar şeklinde yazılmış kitapta Werther'in Lotte ile tanışması ve onun başka bir adamla nişanlı olduğunu öğrenmesine rağmen, karşı koyamadığı duyguları işlenmiş. Anlatılan aşk, çoğu zaman anlam veremediğim, ıstıraplı, melankolik ve bir o kadar da saçma bir aşktı, ama adı üstünde aşk işte. Her ne kadar yazıldığı dönem itibariyle büyük ses getirmiş ve birçok insanın intiharına sebebiyet vermişse de, anlatılan türde bir aşk bana göre günümüzde artık geçerliliğini yitirmiştir. Aşkına ulaşamayan bir erkek aşk acısı çekmek yerine, çoğu zaman sevdiği kadını öldürmekte ya da ona zorla sahip olmaya çalışmakta günümüzde, böylesine derinlikli ve platonik derecesinde saplantılı aşkları aşk olarak değil de dediğim gibi isteğine kavuşamayan erkeklerin cinayetleri olarak görüyoruz. Bu açıdan bakıldığında kitaptaki aşk biraz ütopik kaçmakta ve 1770'li yıllardan günümüze kadar değişen aşk algısını gözler önüne sermekte.

Werther'in Wilhlem'e yazdığı mektuplardaki günlük hayattan çeşitli gözlemleri anlatan satır arası cümleler ve hikayeler bana, kitapta anlatılan aşktan daha etkileyici geldi nedense. Yine de Genç Werther'in Acıları'nı, Romantizm akımının etkisini hissetmek ve yazıldığı dönemin toplumsal koşullarını daha iyi idrak etmek açısından okumanızı tavsiye ederim, üstelik de klasiklerden bir kitap olduğu düşünüldüğünde.

8 Aralık 2014 Pazartesi

Philip K. Dick - Karanlığı Taramak

Yazar: Philip K. Dick
Kitap: Karanlığı Taramak
Orijinal Adı: A Scanner Darkly
Çeviren: Mehmet Ada Öztekin
Yayınevi: Altıkırkbeş Yayınları
Basım Yılı: 2011
Sayfa Sayısı: 350
Puanım: ★★★★☆☆☆☆☆☆

Philip K. Dick çok sevdiğim yazarlardan biri, Karanlığı Taramak adlı kitabı da ismini çokça duyduğum ve merak ettiğim bir kitaptı, fakat kitabı bitirmemle birlikte Karanlığı Taramak, hiç ama hiç beğenmediğim ve açık ara farkla okuduğum en kötü PKD kitabı haline geldi.

PKD'nin hayatından yoğun izler taşıyan ve başyapıtı olarak adlandırdığı bu yarı-otobiyografik kitapta, geleceğin Amerikası'ndan bir kesit anlatılıyor. Nüfusun büyük çoğunluğunun kullandığı "D Maddesi" adlı uyuşturucu türü nedeniyle devlet zor zamanlar geçirmektedir. D maddesi, kullananları müptela haline getiren oldukça tehlikeli ve uzun dönemde de beyinde ciddi hasarlara yol açan bir ilaçtır. Gerçek adı Fred olan bir narkotik ajanı, Robert Arctor (Bob) adı altında D maddesi kullanan bir grup uyuşturucu satıcısının kimliklerini açığa çıkarmak amacıyla aralarına sızmış, ancak bu süreçte kendisi de D maddesinden çokça kullanmış ve gerçek kimliği ve büründüğü diğer kimlik olan Bob birbirine karışmaya başlamıştır. Kitabın sonunda yer alan yazar notunda PKD, bu romanın içindeki bir karakter olmadığını, bu romanın kendisi olduğunu ve kitaptaki diğer karakterlerin hepsinin de tanıdığı diğer insanlardan olduğunu söylüyor. Kısacası, kitap kurgu olmasına karşın, yazarın hayatını anlatıyor aslında.

Peki neden bir yazarın "başyapıtım" olarak adlandırdığı bir kitabı beğenmedin? diye sorduğunuzu duyar gibiyim, üstelik internetteki yorumların çoğu da pozitif yönde olmasına rağmen. İlk olarak kullanılan uyuşturucu temasının popüler kültür içindeki işlenişinden oldum olası hoşlanmadığımı belirtmem lazım. Uyuşturucu madde kullanımı her zaman için bana uzak bir konu oldu; ne film izlerken ne de kitap okurken bu konuda yapılmış işlerden hoşlanmıyorum. PKD'nin bir diğer kitabı Palmer Eldtritch'in Üç Stigmatası belki de bu konuda yaşadığım bir istisnaydı. Orada da aynı şekilde konu, benzer bir uyuşturucu maddesi üzerinden ilerlese de kitabı daha çok beğendiğimi hatırlıyorum çünkü bilim-kurgu ögeleri daha fazla kullanılmıştı. Oysa ki Karanlığı Taramak'ta, başarılı olma potansiyeline sahip konusuna karşın hemen hemen hiçbir bilim-kurgu ögesi kullanılmamış; bu da kitabı uyuşturucu konusunda yazılmış sıradan bir kitap haline getirmiş. Sıkıcı anlatım, akıcılıktan uzak olaylar dizisi ve yetersiz çeviri de tüm bu kötü özelliklerin üstüne tuz biber ekmiş. 

Uyuşturucu alt kültürü, bolca argo içeren diyaloglar, sanrılar, çoklu kimlik bunalımı gibi filmlerde çokça rastlanabilecek temalar kitap içinde sıkça yer alıyor. Eğer bu tarz konulardan hoşlanıyorsanız bu kitap tam size göre; fakat benim gibi böyle konulara ilgi duymuyorsanız bu kitaptan hoşlanmayabilirsiniz. 

Kitabın bir de film versiyonu olduğunu hatırlatmak isterim. Filmde, Bob Arctor karakterine Keanu Reeves hayat verirken, Robert Downey Jr, Winona Ryder ve Woody Harrelson gibi oyuncular da diğer karakterleri oynamışlar.

Wilhelm Genazino - O Gün İçin Bir Şemsiye

Yazar: Wilhelm Genazino
Kitap: O Gün İçin Bir Şemsiye
Orijinal Adı: Ein Regenschirm für diesen Tag
Çeviren: Çağlar Tanyeri
Yayınevi: Jaguar Kitap Yayınları
Basım Yılı: Haziran 2014
Sayfa Sayısı: 160
Puanım: ★★★★★☆☆☆☆☆


Jaguar Kitap 2012 yılının sonlarında kurulmuş yeni bir yayınevi. Ne zamandır bastıkları harika kapaklı kitaplar alınacaklar ve okunacaklar listemde yer alıyordu, nihayet bu dileğimi gerçekleştirdim ve Okuma Şenliği sayesinde O Gün İçin Bir Şemsiye kitabını bitirdim. Yazar Wilhelm Genazino ile de ilk tanışmam bu kitapla birlikte gerçekleşmiş oldu. Kendisi çağdaş Alman edebiyatının yeni dönemdeki temsilcilerinden. Alman yazını hakkındaki bilgisi Goethe, Thomas Mann, Bertolt Bretch, Hermann Hesse gibi yazarların ötesine gitmeyen benim gibi biri için Genazino ile tanışmam harika oldu. Her ne kadar yazarın bu kitabını pek beğenmesem de Türkçeye çevrilen bir diğer kitabı Mutsuzluk Zamanlarında Mutluluk okuma listemde.

O Gün İçin Bir Şemsiye'ye gelecek olursak; bıkkın ve amaçsız, orta yaşlı bir ayakkabı denetçisinin gözlerinden yaşadığı çevreye, insanlara ve dünyaya ait gözlemler eşliğinde hayattan bir kesit sunulmuş bu kitapta. Sıradan bir karakterin yaptığı bilinçli ve dikkatli gözlemler, yaşadığı ilişkiler ve aldığı kararlar belirli bir konu olmaksızın çoğunlukla monologlarla anlatılmış. En başlarda çok akıcı ve ilginç başlayan birkaç sayfanın ardından, kitabın devamını ne yazık ki sıkılarak okudum. Karakterin mazisindeki anıları ve düş kırıklıklarından çokça söz edilirken hayatta hiçbir amacı olmayan, rekabetten ve hayatını yaşamaktan uzak bir erkek modeli çizilmiş. Aslında sıradan bir tip olan karakterin bir o kadar rutin geçen hayatı gözlemleri dışında gerçekten ilginç değil. Okurken, beni farklı dünyalara götüren, ya da ilginç karakterler ve konularla tanıştıran kitaplardan daha çok hoşlandığım için bu kitabı sevemedim belki de ama bu demek değil ki kitap kötü. Tam tersine, kitabı okurken kaliteli bir çeviriyi okuduğunuzu hissediyorsunuz, aynı şekilde baskıdan redakteye kadar çok iyi bir iş çıkarılmış. Bu nedenle Jaguar Kitap'ı takdir ettim ve diğer kitaplarını da edinmeye başladım.

Günümüz Alman Edebiyatı'ndan yeni bir yazarla tanışmak isterseniz ve kitapta da söylendiği gibi "hayatınızın yağmurlu ve uzun bir günden, bedenlerinizin de o gün için gereken bir şemsiyeden başka bir şey olmadığını hissetme noktasına gelmiş insanlar"dansanız bu kitabı okumalısınız.

2 Aralık 2014 Salı

Jacques Baudou - Bilim-Kurgu

Yazar: Jacques Baudou
Kitap: Bilim-Kurgu
Orijinal Adı: La Science-Fiction
Çeviren: İpek Bülbüloğlu
Yayınevi: Dost Kitabevi Yayınları
Basım Yılı: 2005
Sayfa Sayısı: 128
Puanım: ★★★★★★★★☆☆

Her sene Bilim-Kurgu Kurultayı'nda roman, kısa roman, hikaye ve kısa hikaye alanlarında verilen Hugo ödüllerinin adının nereden geldiğini hiç düşünmüş müydünüz? Ya da cyberpunk, uzay operası, steampunk, new wave gibi bilim-kurgunun alt türlerinin ortaya ne zaman çıktığını ve öncülerinin kimler olduğunu biliyor musunuz? Eğer cevabınız hayırsa ve bilim-kurguya dair bir literatür taraması okumak istiyorsanız bu minik kitap tam size göre.

Bilim-kurgunun tanımı, tanımı konusunda yaşanan zorluklar ve gelişmeler, bilim-kurgu temaları ve alt türleri hem yazarlar hem de coğrafya bazında incelenerek hoş bir kitap ortaya konmuş. Keşke daha uzun, detaylı ve kapsamlı olsaymış diyerek kısa bir süre içinde bitirdim kitabı. Kısa olmasının yanı sıra çevirmen İpek Bülbüloğlu da çeviriye pek önem vermemiş anlaşılan ve Türkçeye çevrilerek basılan bilim-kurgu kitaplarının isimlerini kendi kafasına göre çevirerek kitap içinde karmaşaya neden olmuş. Birkaç tane örnek verecek olursam, kitap isimlerini Yıkım'a Giden Adam yerine Yıkılan Adam; Anubis Kapıları yerine Anubis Yolları; Karanlığın Sol Eli yerine Gecenin Sol Eli; Sarhoş Adımları yerine Sarhoşun Gezintisi şeklinde çevirmiş, üstelik bu kitapların hepsi de kitabın basım tarihi olan 2005 yılından daha önce basılmasına rağmen. Keşke daha özenli davranıp ufak bir araştırma yapsaymış, ya da hiç çevirmeye çalışmayıp orijinal adlarıyla bıraksaymış. Eksikliğini gördüğüm bir diğer husus da kitapta adı geçen tüm yazar ve kitaplarının bir listesinin verilmemesi konusunda oldu. Jo Walton'ın Ötekiler Arasında kitabında yayınevi ve çevirmen bu konuda çok iyi iş çıkarmıştı. Benzer bir liste bu kitapta da olsaymış harika olurmuş.

Yazar Jacques Baudou kendisi de Fransız olduğundan, bilim-kurguyu yer bazında incelerken Fransa'ya biraz iltimas geçmiş gibime geldi. Jules Verne dışında ismini daha önce hiç duymadığım yazarlardan kitapta 6 sayfa boyunca bahsedilirken, ünlü ve iz bırakmış yazarlardan ya çok kısa bahsedilmiş ya da bunlar es geçilmiş.

Tüm bu sıkıntıların ve kısa olmasının dışında kitap, bilim-kurgu severler tarafından yenilip yutulacaktır. Ben yarım saat gibi kısa bir sürenin içinde bitirdim kitabı. Şenlik boyunca okuduğum 8 kitabın eleştirisi dururken, şenlik dışı okuduğum bu kitapla ilgili yorumumu öncelikle paylaşmak istedim, bu da kitabı beğendiğimin bir göstergesi olsa gerek:)